GÜNDEMHaber Girişi : 11 Haziran 2023 13:55

TÖB-SEN’ den okullarda imam görevlendirilmesine tepki

TÖB-SEN’ den okullarda imam görevlendirilmesine tepki

Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası Muş Temsilcisi Serkan Bebek tarafından yapılan basın açıklamasında, okullarda ‘manevi danışman’ adı altında din görevlisi görevlendirilmesine tepki gösterildi.

 

Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası (TÖB-SEN) Muş Şube Temsilcisi Öğretmen Serkan Bebek,Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi kapsamında, ilk etapta İzmir ve Eskişehir'deki okullarda “manevi danışman” adı altında din hizmetlerinde çalışan kişilerin görevlendirilmesine basın açıklamasıyla tepki gösterdi.

 

Türkiye genelinde bütün TÖB-SEN şubeleri tarafından yapıldığı belirtilen açıklamada, laikliğe ve laik eğitime aykırı olduğu dile getirilen bu uygulamadan vazgeçilmesi çağrısı yapıldı. Bu projenin hiçbir şekilde bilimsel dayanağının olmadığı, “Biz istiyoruz o yüzden olacak” mantığıyla hayata geçirildiği belirtilerek buna karşı İzmir ve tüm Türkiye'den ortak ses yükseltildiği kaydedildi.

 

“İZMİR’DE ÇEDES PROJESİ ADI ALTINDA YAPILAN 842 DİN ADAMININ OKULLARA GÖREVLENDİRİLMESİ KABUL EDİLEMEZ”

  

Yazılı bir açıklama yapan TÖB-SEN Muş Temsilcisi Serkan Bebek, şunları söyledi:

 

“Yapılan protokol bilimsel, demokratik ve laik eğitime aykırı olduğu gibi Anayasaya da aykırıdır. Hedef Laik Eğitimin ortadan kaldırılmasıdır.

İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İzmir İl Müftülüğü arasında "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi" (ÇEDES) adıyla imzalanan protokol kapsamında okullardaki “manevi danışman” görevlendirilmesi okullarda laik eğitimden vazgeçip dini eğitime geçişin hazırlık aşamasıdır.

 

İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü ile İzmir İl Müftülüğü arasında çevreme duyarlıyım değerlerime sahip çıkıyorum projesi adı altında ilkokul, ortaokul ve liselerde olmak üzere 842 okulda Manevi Danışman adı altında imam, vaiz, hafız, müezzin gibi din görevleri görevlendirildi. Bir din görevlisine ortalama 3 okul bağlanarak manevi danışmanlık adı altında özünde öğrencilere tek din tek mezhep üzerinden ideolojik değerleri yüklemeyi amaçlayan bir süreç başlatıldı.

 

Bu adım aynı zamanda başka inanç ve mezhep sahibi velileri yok sayma, tek din tek mezhep dayatması olarak algılanmalıdır. Her şeyden öte bu uygulama bilimsel laik ve demokratik eğitimin reddedilmesi demektir. Şunu belirtmek isteriz ki her veli kendi dini inançlarına göre çocuklarını yetiştirme gayreti içerisindedir. Daha önce seçmeli din derslerine yoğunluk verilmesi, din kültürü ahlak bilgi bilgisi dersinin zorunlu hale getirilmesi, cemaat ve dini vakıflarla yapılan protokoller, şimdide manevi danışmanlık adı altında yapılan protokol eğitimin dinselleştirilmesine yönelik adımlardır. Siyasi iktidar ÇEDES projesi ile çocuklar ve gençlerin eğitimini araçsallaştırarak çocuklarımızı ve gençlerimizi diyanete teslim etmektedir. Bu uygulama okulların Diyanet’in arka bahçesi haline getirilmesi, laik eğitimden vazgeçilmesi, dini eğitime geçilmesi için atılan somut bir adımdır.”

 

TÖB-SEN Muş Temsilcisi Serkan Bebek tarafında yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

 

OKULLARDA PSİKOLOJİK DANIŞMAN VARKEN ‘’MANEVİ DANIŞMAN’’ NEDEN?’

 

Bu proje gelecekle ilgili herhangi bir katkı sağlamaz. Manevi danışmanlık pedagojik formasyon açısından da okullarda pozitif yönden hiçbir geçerliliği yoktur ve çocuklarımızın ihtiyacı karşılayamaz. Okullarda Psikolojik Danışman ve Rehberlik öğretmenine ihtiyaç varken ve halen birçok okulda Psikolojik Danışman yokken bu ihtiyaç yerine manevi danışmanlık adı altında dünyada hiçbir örneği olmayan ve hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan dayatma, kamusal bilimsel laik ve demokratik eğitim ilkelerine aykırıdır. Eğitimde, müzik, resim, tiyatro gibi sanat dalları ile spor etkinlikleri hemen hemen hiç yokken bu ihtiyaçlar karşılanmazken; manevi danışmanlığın pazarlanması tamamen ideolojik kaygılardan kaynaklanmaktadır. Telafi edilemeyecek sonuçlar doğuracak olmasına rağmen bu konuda ısrarcı olmak ve en son protokoller yoluyla okullara uygulamanın getirilmesi çağdaş eğitim olan birey merkezli eğitimden de vazgeçmedir.

 

Unutulmaması gerekir ki bireylerin mensup oldukları dünyada inançlarla ilgili din adımlarından, dini bilgi almaları temel insan hakkıdır buna sözümüz yoktur. Ancak bu okullarda yapılamaz. Ayrıca ruhsal zorlanma hastalık ya da bozukluklarda alınması gereken ya da sunulması gereken ruh sağlığı hizmetidir. Ruh sağlığı hizmeti de ilgili alanlarda yetişmiş olan ruh sağlığı meslek mensupları tarafından verilmelidir din görevlisi sağlık ve sosyal hizmetler görevlisi olamaz bu uluslararası standartlara aykırılıktır.
 

NEDEN İZMİR?
 

İzmir'in öncelikli il olarak seçilmesi masum bir yaklaşım değildir. Bu konuda cemaatlerin, tarikatların desteğini alan diyanetin ve iktidarın seküler yaşamın kalesi olarak gördükleri ve seçmen olarak dönüştüremedikleri İzmir halkının sözüm ona dönüştürülmesi amacıyla cemaat ile dini vakıfların daha çok nüfus edilmelerine sağlamak için alan açma gayretidir.

 

 

Son dönemlerde özellikle sosyal medyada cemaatlerin açık açık biz laik eğitimi savunmuyoruz şeklindeki ifadeler, kadın haklarıyla ilgili yasaları değiştirme gayretleri hatta en son medyada tanınan ve iktidara yakın bir cemaat mensubunun biz şeriatçıyız demokrat değiliz, demokrasiyi de reddediyoruz şeklindeki açıklaması cemaatlerin açıkça Cumhuriyet değerlerine karşı olduklarını da göstermektedir.842 din görevlisinin okullara dağıtılması da bu söylemlerin somut adımıdır. Cemaatlerden beslenen Diyanet'in bu yaklaşımlardan derhal vazgeçip ideolojik dayatmalar yapmak yerine din eğitiminde olması gerektiği gibi kendi kurumlarında çalışmalar yapmalarını öneriyoruz.

 

ANAYASAYA YOK SAYILMAKTADIR.

 

Anayasa’nın 4. maddesindeki düzenleme ile devletin değiştirilemez, değiştirilmesi önerilemez niteliği durumundadır. 

 

Anayasa ve yasalarda korunan ve çağdaşlaşmanın, bilimsel ilerlemenin ve toplumsal barışın güvencesi olan laiklik; siyasal uygulamalarla saldırıya uğruyor, hukuksal metinlerin ve güvencelerin kaldırılması kaygı vericidir.

 

Devlet kurumları arasında imzalanan bu protokol, laiklik ilkesinin açık bir ihlalidir ve Anayasa’nın 2., 14. ve 42. maddelerine, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2., 10., 12. ve 13. maddelerine açıkça aykırıdır. 

 

Anayasa’nın 42. maddesi şu şekildedir: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”

 

Bununla birlikte; pedagojik formasyonu olmayan imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı, Kuran kursu öğreticisi ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin eğitim-öğretim süreçlerine katılmaları çocukların psikolojik gelişimi için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İlgili dersler Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde pedagojik formasyon eğitimi almış öğretmenler tarafından da verilebilecekken böylesine Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir düzenlemeye gidilmesi ülkemizin geleceği adına kaygı vericidir. Bakanlık eğitim- öğretim işlerini Müftülükler, Gençlik ve Spor İl ve İlçe Müdürlüklerine bırakamaz. Okullarımızda Psikolojik Danışman ve Rehber öğretmenlerimiz varken, manevi danışman, aile ve eğitim rehberi gibi alan dışı kişilere asla izin verilemez.

Milli Eğitim Bakanlığı’nı bu uygulamadan vazgeçmesini talep ediyoruz.

Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.”

 

Resmi İlanlar