Şükür

Erdemlerden biri olan, bireyin yaşamına büyük anlam ve memnuniyet veren Şükür; elindekini küçük görmemek, onlarla yetinmek, kıymet bilmek ve insanın halinden memnun olması demektir. Şükür, her derdin, zorluğun, iyiliğin ve nimetin Allah’tan geldiği bilincinde olup dil ve kalp ile hamt etmektir. Şükürsüzlük ise iyiliğe, nimete, verilenlere ve sahip olunana nankörlük etmek, kadrini bilmemek ve şikayetçi olmak demektir. Hastalık seviyesine gelen şükürsüzlük kişiyi nankör, şikayetçi, bencil, cimri, doyumsuz, hırslı ve isyankar yapar. Fıtratımız gereği doyumsuzluk ve şükürsüzlük yaşantımızın bir parçasıdır. Şu bir gerçek ki hep daha fazlasını isteyen insan sahip olduklarının kıymetini bilemez. Şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki maalesef bizlersürekli veryansın edip aza kanaat etmiyor, az şükür çok şikayeti kendimize huy edinmişiz. Şu bir gerçek ki bu hayatta bizden mutlu, huzurlu, zengin ve dertsiz binlerce kişi varsa da bizden mutsuz, huzursuz, fakir ve dertli milyonlarca kişi vardır. Edindiğimiz statü, yaşadığımız hayat ve bulunduğumuz coğrafya birçok insanın yaşam hayali olabilir. Şükretmediğimiz ve beğenmeyip muzdarip olduğumuz yaşantımızı yaşamak isteyen milyonlarca insan olduğunu unutmayalım. Pireyi deve ettiğimiz sıkıntılarımıza ve şikayetçi olduğumuz her halimize şükredelim. Hepinizin yolu ila ki hastanelere düşmüştür. Orada kanser tedavisi gören yakınlarımız veya hiç tanımadığımız insanları görüp de sağlıklı olduğumuz için ne kadar şükrediyoruz, yatağa bağlı engellilerin haline bakıp da sağlıklı olduğumuz için ne kadar hamt ediyoruz, evlat acısı yaşamadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzun bilincindeyiz, demir parmaklıklar arkasında ve dört duvar arasında olmadığımız için ne kadar duacıyız, huzurlu olduğumuz ve başımızda bir bela olmadığı için bunun kıymetinin ne kadar farkındayız, mezarlıklardan geçerken hayata olduğumuz için ne kadar şükrediyoruz? Ülkemizde en son yaşanan depremde enkaz altında ailesini kaybeden insanların çektiği ıstırap, evlat acısı yaşayan anne ve babaların içler acısı durumları, kansere yakalanan insanların gün be gün eriyip öleceği günü bekliyor olmanın acı gerçeği, Gazze’de yaşanan soykırım ve akabinde yaşanan zulüm sonucunda çekilen sıkıntıları düşündüğümüzde bizim küçük ve ufak şeyleri dert edinmememiz, şikayet etmekten, nankörlükten uzak durmamız ve şükretmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.Rabbim bize gerçek dert vermesin! Ben bu hayata şunu gördüm ve tecrübe ettim; Rabbim kuluna mal, mülk, makam ve güç verdiyse de bunun da illa ki bir bedeli vardır; çünkü sahip olduklarımızla sınanırız. Ömür süresince yaşam koşullarının bir getirisi varsa mutlaka bir götürüsü de vardır. Bir şeye sahip olduğumuz zaman fazla da sevinip abartmayalım başka bir alanda kaybedeceğiz; bir şey kaybettiğimiz zaman da üzülmeyelim mutlaka başka bir yerde kazanımımız olacaktır. Çok isteyip de sahip olamadıklarımızın da bir kerameti vardır. Şöyle ki arabamızın olmamasını eksiklik olarak görüp üzülürüz ta ki trafik kazası geçirip vefat eden insanları görene kadar. Hayattı çok da ciddiye almamamız gerektiği herkesin malumudur. İmtihan gereği istenmeyen ve beklenmedik zorluklarla karşılaşabilir, başımıza daha da kötü bir olay gelebilirdi. Beterin beteri, acının büyüğü var anlayışıyla ceviz kabuğunu doldurmayacak küçük, gereksiz ve boş meseleleri kafaya takmayın, kendinizi yıpratmayın; aksine huzurlu olduğumuz ana, sahip olduğumuz fiziksel ve ruhsal durumumuza her halimize şükredelim. Çaresiz bir hastalığa yakalanmadıysan makamların en büyüğüne, şöhretin en yükseğine ulaşmışsındır; çünkü sağlığın yerindeyse sen dünyanın en zengin, en güçlü ve en şanslı insanısındır.

 Acı bir gerçek var ki toprak aldığını geri vermiyor o yüzden sevdiklerinizin kıymetini bilin, anne ve babanız hayattaysa şükredin, çocuğunuz hayatta ve sağlıklıysa hamt edin. İnsanın kapısına bela gelmediği sürece, çocuğuyla imtihan edilmediği müddetçe, hastane köşelerinde beklemedikçe, huzuru ve rahatlığı bozulmadıkça, sıkıntıya girmedikçe, uykusuz kalmadıkça ve sahip olduklarını kaybetmedikçe bunların değerini bilemez. İşte o an kişide kadir-kıymet-şükür bilinci oluşmaya başlar. Her şeyin değeri yokluğunda ortaya çıkar misali kaybedildiğinde geri getirilemeyecek ya da yeri dolmayacak şeyler vardır. Sahipken farkına varamadığımız, kıymetini bilemediğimiz tüm güzellikleri daha sonra arar dururuz; Sağlık gibi, Huzur gibi, Ömür gibi… İnsanlar yaşlandığında, sıkıntıya girdiğinde, tutsak olduğunda veya amansız ve çaresiz bir hastalığa yakalandığında geçen zamanın, sağlığın, rahatlığın kıymetini anlamaya başlarlar. Geriye dönüp baktığında ‘ah-vah’ ların, ‘keşke’ lerin faydasının olmayacağını idrak edecekler; lakin iş işten geçmiş olacaktır.  Hiç kimse zamanı geri getirecek kadar güçlü, geçmişini satın alacak kadar zengin değildir. Bugünün tekrarı, yarınımızın da bir garantisi yok, tek bir günümüz var o da günün birinde sona erecektir. Afet, kaza, hastalığı hesaba katmadan, yarınların bizim için neler getireceğini bilmeden plan ve programlar yapar, hayal kurar her şeyi zamana bırakırız o günleri görecek zamanımız var mı bilmeden… Hasta olunca sağlığımızı özleriz değil mi? Şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki… Bütün zorluklara, istenmeyen olumsuzluklara ve hüzünlerimize rağmen hayattaki varlığımız başlı başına bir şükür sebebidir. Yürüyebilen ayaklarımıza, işiten kulaklarımıza, gören gözlerimize, atan kalbimize, nefes alışımıza bunları sağlık içinde yapabilmek ne büyük nimettir. Bu hayatta önemli olan; Her anın kıymetini bilmek, sahip olduklarımızın değerini anlamak ve her halimize şükretmektir. En önemlisi çok şükür hayatta olduğumuzun bilincine varmaktır. Şükrü dillinden düşürmeyen, aza kanaat eden kullardan olmak dileğiyle…