MALAZGİRT

Malazgirt doğup büyüdüğümüz, çocukluğumuzun en güzel günlerinin geçtiği memleketimizdir. Çocukluk demek, duygu, düşünce ve bedensel gelişimin şekillendiği yaşamımızdaki en önemli dönemeçtir. Yaşanacak kadar güzel olsa, olmasa da her insanının çocukluğunu geçirdiği yer unutamayacağı ve paha biçemeyeceği kadar değerli bir yerdir.

 

Bunu elbette ezbere söylemiyorum. Daha bir ay önce gittiğim şehrimde çocukluğunu Danişment Gazi Mahallesinde geçiren ve aslen Gümüşhaneli olan (soyadları SALTIK) bir hemşerimin geçmiş yıllardaki çocukluğunu anlatırken gözlerindeki ışıltıya bizzat şahit oldum. Yine yıllar önce İzmir’in Dikili ilçesinde öğretmenlik yaparken çalıştığım köyün içme suyunun müteahhitliğini yapan (AKÇAY’LARDAN- Karadenizli) bir ağabeyimizin nasıl bir sevdayla şehrimizi andığını ve hayatının en güzel yıllarını “o çocukluk” döneminde geçirmenin mutluluğunu anlata anlata bitiremediğine de şahit oldum.

 

Peki Malazgirt’i güzel eden “çocukluğunun geçtiği bir mekan” olmasından mı yoksa gerçekten tabiatı, iklimi, tarihi, kültürü ve zenginliği midir? Malazgirt’tin kuzeyine gidildiğinde uçsuz bucaksız düzlük onlarca köyü içine alıyor. Murat Nehri’nin ötesi diye anılan ve yaklaşık olarak elli atmış köyün bulunduğu alanda çok da modern tarım yapılmamasına rağmen bereketli toprakların hayat fışkırdığını görmek mümkün. Murat Nehri’nin hükmünü kaybettiği kuzey bölgesinde Haftrenk Nehri civardaki köylerin arazilerine can vererek yoluna devam etmektedir. Tuz gibi hayati değer taşıyan maden yine bu bölgede Aktuzla’nın üzerine akan küçük gözelerin önüne kurulmuş yüzlerce havuzda su buharlaştırılarak elde ediliyor ve sanırım bütün bölgenin (Erzurum’dan Diyarbakır’a kadar) ihtiyacını karşılıyor.

 

Malazgirt’in kuzey doğusunda Badişan düzlüğünü, içinde pençe gibi dağılan Murat Nehrini ve ne yazık ki kuruma derecesine gelmiş. Badişan Çayı’nı da unutmamak gerekir ki başta şeker pancarı olmak üzere domates, kavun ve fasulye gibi yeni mahsullerin ekimi ile bereket fışkırmakta. Doğusu ve güneyinde ise Süphan Dağına kadar yine geniş bir ovada kazılmış kuyular sayesinde başta buğday, arpa, nohut olmak üzere Badişan Ovasındaki gibi mahsuller de suyun sayesinde elde edilmektedir.

 

Bütün bu güzellikler hala yer yer hüküm sürüyorsa da çocukluğumuzda başı bir gelinin tacı gibi beyazla örtülü Süphan Dağı’nın maalesef eski kar ve buzundan eser kalmamış. Bu da insanda müthiş bir acıya sebep oluyor ki; nehirleri, dereleri, çayları ve her yanından fışkıran buz gibi suları bu saatten sonra can çekişen bir hasta gibi yıldan yıla azalmaktadır. “Su hayattır” ve bu Malazgirt’e has en somut deyimdir. Artık bilinçsiz tarımdan mı iklimlerdeki korkunç değişiklikten mi üzülerek söylemek gerekirse o güzelim şehir ancak çocukluğumuzun unutulmaz anılarında kaldı. Dilerim yanılırız ve “Kızılbaşkan, Çıkrak, Kaniya Derge, Sarbılağ, Şirbılağ,Şorbılağ, Kutbaba, Şekrik,Adalar…” hafızalarımıza kazılmış suları ile yeniden hayat bulur ve cıvıl cıvıl yaşadığımız çocukluğumuzu yeniden yaşar ve yaşatırız.

Abdurrahman KOÇ

[email protected]