KUDÜS HANGİMİZDE NE KADAR?

 

Gün aşırı naylon emziği ağzından alınınca burnu akarak zırlayan çocuğa benzetiyorum Kudüs için ağlayanları. Yalancı bir emzik, ucuz plastik, naylon. Günlerdir sadece sosyal medyada gezen içler acısı paylaşımları, kopyala yapıştırlar ile sancılı bir doğumla yeniden doğurup çoğaltanları gördükçe, Kudüs hangimizde ne kadar diye sormadan edemiyorum. Hangimiz sahiden Kudüs’ü tam olarak tanıyoruz? Hangimiz tam olarak Kudüs için ne yapıyoruz? Kudüs Müslümanlar için ne ifade ediyor? Sosyal medyada yapılan beddualara değil hakikaten bir güce, yardıma, Türk’ün iman gücü ile birleşen desteğine ihtiyacı olan, ölüme gülümseyerek yürüyen Müslüman kardeşlerimizin ne kadar yanındayız? Söylemek, yazmak, anlatmak, yüz ölçümünden pek de bir şey kalmayan kutsal Kudüs’ü bir avuç salyası akan kudurmuş imansızlardan kurtarmayacak. Acılar paylaşıldıkça azalır zihniyeti ile paylaşıp duruyoruz ama burada bir acı değil bir zülüm söz konusu. Bir savaş değil bir katliam yapılıyor. Hareket lazım. Ya Bismillah deyip, kanlı, canlı, sesimizle, Bayrağımızla, İmanımızla kafirin üzerine yürümek lazım. Şimdi bir önder çıkıp Kudüs için kaç gönüllü var dese, kadın erkek ayırmaksızın kaç kişinin bir adım öne çıkıp bende varım diyemeyecek yüreksizler, günlerdir sosyal medyayı kirletip duruyorlar. Birkaç kopyala yapıştırın arkasından sıcak çayını yudumlayıp, dizlerinde battaniyeleri, sen türkünü söyle programından birkaç kayıt alıp hikayelerine atmayı da ihmal etmiyorlar. Bizler Müslüman isek, Kudüs’te sofralarında su yerine kan bulunanlar kim?

 

Kudüs İnce Çizgimizdir. Çünkü Kudüs, Isra ve Miraç mucizelerinin gerçekleştiği, 400 yıl Osmanlı himayesinde kalmış ve bu döneme ait yüzlerce tarihi eseri içinde barındırmış bir İslam Şehridir.

 

Kudüs şehri tarih boyunca birçok medeniyetin kontrolü altında yer aldı. Mısır Krallığı, İsrail Yahudi krallıkları, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Sasaniler, Emevîler, Fatımiler, Kudüs Krallığı, Eyyubiler, Moğollar, Osmanlı İmparatorluğu, Britanya İmparatorluğu ve İsrail gibi birçok devletin eline geçen Kudüs şehri, coğrafi konum olarak da dikkat çekmektedir. İsrail ve Filistin'in tam ortasında yer alan Kudüs şehri içinde bulundurduğu kutsal mekanlarla da oldukça önemli bir şehirdir. Mescidi Aksa Ağlama duvarı kubbet-üs Sahra gibi dini açıdan büyük önemi olan yapılara ev sahipliği yapan Kudüs’te günümüzde 800 bin civarı nüfusun olduğu bilinmektedir. Ortadoğu'da yer alan dünyanın en eski şehirleri arasında bulunan Kudüs şehrinde Israil devletinin bütün dalları bulunmaktadır. Başkan köşkleri ile yargıtay ve aynı zamanda İbrani Üniversitesi ve İsrail Müzesi Kudüs’tedir. Birçok turistik ve tarihi yerlere sahip olan Kudüs’te yapılan araştırmalarda 1967'den bu yana İsrail’in 151 yerleşim birimi inşa ettiğini ve ayrıca Kudüs Şehrinin yüz ölçümünün %50'den fazlasını kontrol altına aldığı teyit edilmiştir. Yerleşim konularında araştırma yapan uzmanlar tecrit duvarının Filistin topraklarının 1967'den beri yaşadığı en büyük yerleşim faaliyeti olduğunu ifade ediyorlar.

 

Kudüs'te bulunan Mescidi Aksa hem Müslümanlar hem de Yahudiler için teolojik bir öneme sahiptir. Müslümanlar tarafından İlk kıble olması ve avlusunda bulunan Kubbe-tül Sahra'dan İslam Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.s) göğe yükseldiğine inanılması, Hz. Süleyman tarafından yaptırıldıktan sonra Yahudiler tarafından iki kez yıkıma maruz kalan kutsal tapınağın yeri olması ve Yahudilik inancındaki bazı dini ritüellerin bu mekânda yapılmasının zorunlu olması nedeniyle kutsallaştırılmıştır. Müslümanlar için Mescid-i Aksa, Yahudiler için tapınak dağı olarak bilinen ve kutsal atfedilen, son zamanlarda ise kutsallığın aksine iki taraf arasındaki çatışmalar ve kanlı zulümlerle aklımıza kazınan Kudüs’teki bu katliam zaman zaman kendisini yenileyerek göstermeye devam etmiştir. Yahudi takvimine göre yılbaşı sayılan “Roş Aşana” arifesinde Israil’in Tarım Bakanının da aralarında bulunduğu yaklaşık 50 kişilik bir Yahudi topluluğunun ibadet için 14 Eylül'de İsrail askerlerinin de yardımıyla Mescidi Aksa bölgesine zorla girmiş, grubun burada ibadet etmekte olan Filistinlilerce taşlanması üzerine Israil askerleri Mescidi Aksa’ya girerek müdahale etmiş, İsrail askerleri tarafından mukavemet gösterilen Filistinlilere ses bombası, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle karşılık verilmiş ve bu esnada kutsal mekana zarar verilmiştir. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar konuyla ilgilenenler için yeni bir durum değildir. 1969 yılında D. Michael isimli Avusturyalı radikal bir Yahudi’nin kıble Camisi'nin mihrabını ve bin yıllık minberini yakması ile başlayan Mescidi Aksa saldırıları o günden bugüne muhtelif aralıklarla devam etmiştir.

 

Günümüzde ise İsrail'in Filistinlilere yönelik uygulamış olduğu politikalarda ilk dönem Siyonist hareketin Seküler karakterinin yerini Yahudiler haricindekileri ötekileştiren ve Yahudi dinine mahsus öğretilerin hâkim olduğu dini Siyonizm’in aldığı görülmektedir. Kudüs Müslümanların ilk kıblesi olması hasebi ile İslam dini nazarındaki kutsallık ve önemini bariz bir şekilde göstermektedir. İlk kıble, Isra ve miracın mekânı olan bu Mukaddes şehir ve içindeki kutsal mescide verilen değer İslam dininin önemli bir ilkesidir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Kur’an-ı Kerim tebliğ edilmeye başlanıldığında en önemli ibadetlerimizden biri olan namaz, Mescidi Aksa’ya dönülerek kılınmıştır. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa'nın Kudüs şehrinde bulunması bu şehrin tüm Müslümanlar olarak kutsallığını açıkça ifade ediyor.

 

Hani şiddete karşıyız ya! Mesela bir sokak hayvanı, kesilen bir ağaç, eşinden tokat yiyen bir kadın için ayaklanıyoruz, örgütleniyoruz, sosyal medya ses getirsin diye paylaşımları favorilerle kopyalayıp yapıştırıp çoğaltıyoruz. Her geçen gün biraz daha mide bulandırmaya devam eden sosyal medya, zihin algımızı da seyirle doyuruyor. Bu kadarız. “Sadece seyirci”. Bir Zulmü durduramıyorsanız o zulmü tüm insanlığa duyurun (Hz. Ali) Felsefesi ile yapılan kanlı görsel paylaşımlarının sesini sadece kendimiz duyuyoruz.

 

 “Ah Kudüs” temalı söyleşileri, yapılan kitap fuarlarını, katılımcılara verilen plaketleri kendim de dahil evin en özel köşesinde camlı vitrinin en gösterişli yerinde “AH KUDÜS” amblemini en net görülür şekilde yerleştiriyoruz. Çünkü biz halk olarak gerçekten gösterişe önem veren bir millet olduk. Bizler konuşmaya devam ettikçe “Kudüs yanmaya devam edecek”.

 

Denizi çek annemin başörtüsüyle ey sevgili

 

At geçer o zaman denizi. (Nuri Pakdil)