Gün geçmiyor ki bir yakınımızın kalp krizi haberinin etkisinden kurtulamadan bir başka kalp krizi haberi gelmesin.
Kalp krizlerinin bu kadar sıklaşmasının mevsimle ve aşırı sıcaklarla da bir ilgisi olduğu kadar istisnasız tamamının COVID aşısı yaptıranlar olması düşündürücü. Sıradan bir nezle grip gibi günlük hayatımıza yerleşen tehlikeli ama bir o kadar da içimizde olan kalp krizi haberini aldığımızda artık ilk sorduğumuz soru COVID aşısı olmuş muydu? Oluyor. Ölüm yaşını yirmilere çeken kalp krizi, genetik etkenlerden ziyade sağlıksız beslenme, fastfood ürünlerini sıklıkla tüketme, aşırı kilo, hareketsizlik yani sedanter yaşam tarzı ve en önemli etken ise üzülerek belirtmek gerekirse sinir bozucu olsa da temeli ve içeriği araştırılmadan ısrarla mecburi şart konularak yaptırdığımız COVID aşıları.
Vücudumuzda ciddi değişikliklere, hastalıklara, bunlara halsizlik, yorgunluk ve sürekli uyku hali, eklemlerde romatizmayı bile unutturan geçmeyen kemik ağrıları, kadınlarda otuzlu yaşlarda menopozun çoğalması da gözlerden kaçmayacak kadar çoğunlukta, akabinde önlemez derecede çoğalan kalp krizleri BİONTEK aşısından sonra azımsanmayacak kadar ciddi rakamlara ulaştı ve bunun için ülkemizde henüz şikâyet oluşturulabilecek bir platform oluşturulmamış, karar çıkmamış olması da insan sağlığına verilen değerin ne kadar önemsiz olduğunu gösteriyor.
Salgın döneminde sabahlara kadar uyku uyumadan halkın sağlığı için önlemler aldığına dair gece gündüz hastane koridorlarında habercilere demeç veren, sürekli yeni duyurular yapan, hatta yorgunluğunun gözlerine vurduğu dikkatlerimizden kaçmayan sağlık bakanımızın, aynı duyarlılıkla yap boz gibi oynanan sağlığımızın eski haline dönemeyeceği gerçeğini bildiğimizden en azından hakkımızı aramak adına içeriği henüz kanıtlanamayan bu aşı için dava hakkımızın açık olduğuna dair karar çıkarılmasını ve bunu açık yüreklilikle üzerinde durarak her bir bireyin geç kalınmış olsa dahi hakkını araması kanununun yürürlüğe girmesini sağlanmasını talep etmekle kalmıyor böyle bir hakkın bize verilmesini ciddi anlamda bekliyoruz.
Kardiyoloji uzmanları, göğüs ağrısının kalp krizi esnasında en önemli belirtilerden birisi olduğunun özellikle altını çizerken, etrafa yayılmayan tek bölgede devam eden ve üzerine bastıkça hissedilen “nokta ağrıların” kalpten ziyade kas ağrıları olacağını, göğsün etrafına yayılarak koltuk altı, sırt ve çeneye vuran ağrıların ise kalp krizi belirtileri olduğunu her iki ağrının birbiri ile karıştırılmamasını önemle vurguluyorlar. Göğüste batmaya benzer bir ağrı ile baş dönmesi, mide bulantısı, ani kusma ve sıcak basması gibi durumlarda acilen bir kalp hastanesine getirilmesinin, kişi kendinde böyle bir belirti tespit ettiğinde ise bilinci yerindeyse acilen 112’den yardım talep etmesi gerektiğini, geç kalınmamış her müdahalede mutlaka bir umudun var olduğunu belirtirken, COVID öncesi kalp krizi sayısının salgından ve aşıdan sonra dört katına çıktığının gerçeğini de üzülerek belirtiyorlar. “Neyse ki üçüncü ve dördüncü doz mecburiyeti bizi esir almadan hastalık kendiliğinden geldiği gibi gitti”.
Peki Kalp krizi önlenebilir mi?
Yukarıda belirtilen etkenlerden bir tanesi dahi kişide mevcut ise, aşırı sıcaklarda dışarıya çıkmaması, güneşe maruz kalmaması, yağlı ve hazır gıdalardan kesinlikle uzak durması, bol sıvı tüketmesi, yaşam kalitesini iyileştirerek sedanter yaşamdan soyutlanıp kendine hareket katması, masa başında çalışıyorsa küçük egzersizlerle kaslarını hareket ettirmesi ve her hastalıkta olduğu gibi stresten (ki bu mümkün görünmüyor) olabildiğince uzak durması gerekiyor. Genetik yatkınlığı var ise mutlaka belirli aralıklarla uzman yönlendirmesi ile kalp grafisi çektirmesi gerekiyor.