Çocukların gelişiminde sevgi, ilgi ve destek hayati bir öneme sahiptir. Ancak bu destek, dozunda olmadığında çocuğun kişilik gelişimini olumsuz etkileyebilir. Aşırı koruyuculuk, ilk bakışta bir sevgi göstergesi gibi görünse de, uzun vadede çocuğun hayata karşı hazırlıksız ve kırılgan bir birey olarak yetişmesine neden olabilir.
Ünlü çocuk psikiyatristi Dr. Haim Ginott, “Çocuklara yardımı gerektiğinde değil, her zaman verirseniz, kendi başlarının çaresine bakmayı öğrenemezler,” diyerek bu tehlikeye dikkat çeker. Günümüzde birçok aile, çocuğunu olası hayal kırıklıklarından, başarısızlıklardan ya da en ufak bir zorluktan korumak için büyük bir çaba içinde. Bu çabanın arkasında iyi niyet olsa da sonuç her zaman olumlu değildir.
Aşırı desteklenen çocuklar hangi risklerle karşı karşıya?
Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde, her zorluğun bir gelişim fırsatı olduğunu söylemek mümkündür. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren kendi sorunlarıyla baş etmeyi öğrenmelidir ki, ileride karşılarına çıkacak büyük sorunlara karşı dayanıklı bireyler haline gelsinler. Fakat sürekli yardım edilen, önündeki taşlar ebeveynleri tarafından temizlenen bir çocuk, “çözüm üreten birey” değil; “çözüme ihtiyaç duyan birey” olarak gelişir.
Stanford Üniversitesi'nden Prof. Carol Dweck’in “gelişim odaklı zihin yapısı” teorisi de bu noktada oldukça çarpıcıdır. Dweck’e göre çocuklara her şey hazır sunulduğunda, çaba göstermeye değer bir şey olmadığına inanırlar. Bu da öğrenme motivasyonunu ve özgüveni zayıflatır.
Bir örnek: Her düşüş bir öğrenme fırsatıdır
Bir çocuğun bisiklete binmeyi öğrenme süreci, bu durumu en sade haliyle anlatır. Çocuk ilk denemede düşer, biraz canı acır. Ancak o düşüşten sonra dengede durmayı öğrenir. Eğer her seferinde bir yetişkin onu tutarsa, çocuk düşmenin nasıl bir şey olduğunu bilemez. Böylece denge kurmayı da öğrenemez. Aynı şey sosyal ilişkiler, akademik zorluklar ve günlük yaşam becerileri için de geçerlidir.
Peki ne yapmalı?
Çocuklara destek olurken onları boğmamak, kontrol etmek yerine rehberlik etmek gerekir. Onların düşmesine, üzülmesine, başarısız olmasına belli ölçüde izin vermek; gerçek hayatla bağ kurmalarını sağlar. Tabii ki sevgi, ilgi ve güvenli bir ortam esastır. Ancak bu ortamın içerisinde çocukların bireysel olarak deneyim kazanabilecekleri alanlar da olmalıdır.
Ünlü psikolog Rudolf Dreikurs’un da dediği gibi: “Bir çocuğa güven vermek istiyorsanız, ona güvenin.”
Muş’ta Çocuk Yetiştirmenin Dinamikleri
Muş gibi geleneksel yapının hâkim olduğu şehirlerde, aile içi bağlılık oldukça güçlüdür. Bu bağlılık zaman zaman çocuklar adına karar alma, onların yerine düşünme ve fazla koruyuculuk şeklinde kendini gösterebiliyor. Özellikle kırsal bölgelerde “çocuğun hata yapmasına gerek kalmadan yönlendirilmesi” bir erdem gibi görülse de, bu tutum çocukların bireyselleşmesini zorlaştırabiliyor. Oysa Muş’un sıcak aile yapısı, çocukların kendilerini güvende hissetmeleri için önemli bir avantaj. Bu güçlü bağı, çocukların özgüven kazanabilecekleri bir alan tanıyarak desteklediğimizde; hem geleneksel değerlerimizi koruyabilir hem de çocuklarımızı geleceğe daha sağlam hazırlayabiliriz.