Günümüz dünyasındaki köleleştirilmiş işçi ruhu Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla temellerini atmıştır. Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla birlikte kadın, erkek, çocuk, yaşlı, hasta demeden çok büyük işçi grupları oluşmaya başladı. Bu işçi grupları seri üretimle beraber gelen fazla talebi karşılamak için günlük yaklaşık olarak 13-14 saat çalışmak zorunda kalıyorlardı ve bu işin karşılığını fazlasıyla eksik alıyorlardı. Artık işçileri değişen dünyanın bu değişen düzenine yavaş yavaş isyan etmeye başlamışlardı bile. Çünkü devir ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun haksız düzeni değiştirecek, hakkını savunacak ve hakkını almak için canı pahasına mücadele ve direniş gösterecek insanlar her zaman olmuştur ve olacaktır.
Hükümetler ve işyerleri ise kalkınmanın devam etmesi için işyeri güvenliği, sağlık koşulları gibi en temel hakları bile göz ardı ediyordu. İşçi ve emekçi grubu için işler gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu. İçten içe bu yeknesak hayatı daha fazla yaşamak istemeyenler içten içe bu sistemi nasıl değiştirebileceklerini düşünüyorlardı. İşte tam bu sıralarda ilk adım Avusturalyalı işçilerden geldi. 1856’da günde 8 saat çalışma hakkına sahip olmak için ilk grevi düzenlediler. Bu grev o kadar başarılı oldu ki her yıl kutlanılmasına karar verildi.
İşte işçi ve emekçilerin Avusturalya’daki bu zafer çığlıkları ve kutlamaları diğer ülkeler tarafından da duyuldu. Bu günden sonra diğer ülkelerdeki işçi sınıfları da ellerindeki kitlesel gücün farkına vardılar. Şirket sahipleri ise bu uyanışı kırmak için yollar arıyor. Açıkça gördüğü şeylerin cezasını en ağır ve acımasız şekilde veriyordu. Bu cezalar işçilerin bir kısmını korkutsa da patronlar sadece kaçınılmaz sonu yavaşlatmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. İşçiler ise artık bu kitlenin gücünü kullanmak istiyorlardı. Bu sıralarda Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 Mayıs 1886’da yaklaşık 350 bin kişi greve çıktı. Fakat hükümet ve şirket sahipleri kanlı yollarla bu grevi bastırdılar.
Boston’da 40 bin kişi üzerine patronlar tarafından parayla kiralanan sokak çeteleri ve grupları saldırdı. Grevden sonra birçok işçi işinden oldu ve 8 işçiye de idam cezası verildi. Özür dilemesi halinde idamdan kurtulacağı sözü verilen Albert Persons adındaki işçi mahkeme salonunda söylediği şu sözlerle tarihe geçti; “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
Eylemlerin astırılması sırasında çıkan silahlı mücadelede 4 kişi hayatın kaybetti ve 4 işçi ise idam edildi. Hayatını kaybeden işçilerin cenazesine 100 binlerce kişi katıldı ve tekrardan insanlığın bu karanlık yüzüne aşağılarmışçasına bakarak birlik ve beraberliklerini tazelediler.
Bu olaylardan 3 yıl sonra 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan 2. Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösterilere 1890 yılında yapıldı.
2. Enternasyonal’den bu yana 1 Mayıs dünyanın pek çok ülkesinde resmi adı farklı şekillerde anılıyor olsa da genel olarak “İşçi Bayramı” olarak kutlanıyor. Türkiye’de ise 2009’dan bu yana resmi tatil olan ve “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla kabul edilen 1 Mayıs, 70’li yıllardan bu yana birçok tartışmaya konu oldu. Özellikle 1977’de 34 kişinin hayatını kaybettiği, 134 kişinin de yaralandığı devasa kutlama, tarihe “Kanlı 1 Mayıs” diye geçti. Devamında ise 70’li yıllarda 1 Mayıs Meydanı olarak da anılan Taksim Meydanı yasakları ortaya çıktı. Ayrıca 1980’lerde “Bahar ve Çiçek Bayramı” adıyla resmi tatil günü olmaktan çıkarıldı.
Yazımı Nazım Hikmet’in şu şiiriyle bitiriyorum:
Kıpkızıl, kan kırmızı bayraklarımızın alevinden
Sarı kursak bir balon gibi soldu güneş.
Ciğerlerimizde şişen türküler ateş!
Kol kola
Düştük yola
Yedikule’den amele evleri Sirkeci’ye dayandı,
Karagümrük kırmızıya boyandı.
Kasımpaşa tersaneyi yüklendi sırtına,
Geçtik köprüden
Geliyoruz: Yol ver bize Cadde-i Kebir!
Kaldırımları söken topuklarımızla
Tokatlıyan’da göbekli mebusları tokatladık.
Osmanbey’in ensesine atladık!
Zifosladık Şişli’nin kadife mantosunu!
Bugün “Mayıs Bir”!
Bir Mayıs’ta İstanbul
Bizim olmuş gibidir!
Tüm işçi ve emekçilerimizin İşçiler Bayramı kutlu olsun.