İnsan Sarrafı, günlük hayatta çokça duyduğumuz bazen de dillendirdiğimiz bir kelimedir. Özellikle de ticaret ile uğraşan esnaflar, yaşını almış büyüklerimiz bazen de kibri tavan yapmış egoistlerin herhangi bir olay ve durum anında insan sarrafı olduklarını sıkça iddia ederler. Peki insan sarrafı nedir, kime denir? İnsan sarrafı; Tecrübesi sayesinde insanların iyisini, kötüsünü ve karakterlerini çabuk anlayacak duruma gelmiş kimselere denir. Süreç olarak gözlemlerden genellemelere, genellemelerden de çıkarımlara ulaşmaktır. İnsan sarrafı olmak doğuştan gelen bir özellik değil iyi bir gözlem ve tecrübeyle kazanılan bir özelliktir. Hayat boyunca birçok durumla karşılaşır, farklı insanlarla tanışırız. Her insan yaratılışı gereği ilk önce olay ve insanları tanıma ve yorumlama durumunda çırak statüsünde yer alır. Yaş ilerledikçe, yeni olaylar ve insanlarla karşılaştıkça zamanla ustalaşırız. İşte burada insan sarraflığı yeteneği doğar. Yaş değil, yaşadıkları öğretir insana hayatı. Yaşadıklarımız zamanla kalender bir kimliğe ve bilge bir kişiliğe kavuşturur bizi; bilinçli, aklıselim ve tecrübeli bir birey olarak olay, durum ve kişilere bakış açımızı belirler. Bu sayede doğruyu yanlışı, dostu düşmanı, karakteri karaktersizi, her şeyi ve herkesi farklı bir bakış açısıyla doğru analizle çözümleriz. Doğru analiz yapma ve yerinde karar verme ancak deneyim ile kazanılır, deneyim ise kişiyi akıllı yapar. Yapılan hatalar insanı daha değerli ve olgun kılar; çünkü hata yaptıkça ve hatalardan dersler çıkardıkça deneyimlerimiz artıyor. İnsan sarrafı olmak her alanda çok şey katar yaşantımıza. Hayatı ve insanları tanımak için bazı şeylerin yaşanması gerekir, bu nedenle tökezlemek iyidir çoğu zaman... İstenmeyen durumlar, kötü olaylar ve hayatta yediğiniz kazıklar tecrübe kazanmanıza neden olur. Musibetler ve acı tecrübe dediğimiz olaylar insana çok şey öğretir, kişiyi olgunlaştırır. Keskin bir kılıç olmak için çok çekiç yemek gerekir. Bu kapsamda derin sularda yüzmek, zor şartlarda yaşamak, kötü günleri görmek, art niyetli insanlarla karşılaşmak ve hayat mücadelesinde ağır bedeller ödememiz gerekir; ancak o zaman insan tanıma sanatı kimliğine kavuşuruz. Bir diğer önemli husus ise başkalarının bilge ve tecrübelerinden yararlanmak kişiyi deneyim sahibi eder. İnsanoğlu her şeyde insan sarrafı olamaz, her kişi sadece kendi alanında insan sarrafıdır. Müdür personel alanında, esnaf müşteri alanında, öğretmen öğrenci ve veli alanında insan tanıma sanatına sahiptir.
Dikkatinizi çekerim ki ancak ağır bedeler ödeyenler, çokça hayal kırıklığına uğrayanlar ve görmüş geçirmiş kişiler insan sarrafı olabilir. Şu bir gerçek ki zor sınavlar ve çetin imtihanlar güçlü insanlar yetiştirir. Şöyle ki hayatın acımasız yüzüyle karşılaşan ve ağır bedel ödeyen, maddi ve manevi sıkıntılar yaşayan, aile yoksunluğu içinde büyüyen, yatılı okulda ve yurtta kalan, gurbette yetişen, bin bir zorluk içerisinde ihtiyaçlarını çalışarak karşılayan, sıkıntılarını bir başına gideren, hastalandığında kendi doktoru olan, düştüğünde bir başına kalkmayı öğrenen çocuklar ile ailenin yanında sorunsuz, sıkıntısız, dertsiz bir hayat süren, maddi sıkıntı çekmeyen, her düştüğünde elinden tutup kaldırılan, hayattın acımasızlığıyla karşılaşmayan, el bebek gül bebek büyüyen çocukların ileride karşılaşacakları olaylara yaklaşımları, sorunların üstesinden gelme, yaşananları analiz etme ve çözümleme durumları da farklı olur. Çetin günlerde zorluklarla tek başına mücadele eden çocuklar hayata erken atılırlar, daha güçlü ve sağlam iradeli olurlar, hayatın zorluklarıyla mücadele edebilirler. Bununla beraber ağır, zor ve olumsuz yaşam şartlarının karakter oluşumu noktasında insanlara kazandırdıkları birçok faydaları bulunmaktadır. Bu kapsamda sorumluluk sahibi olma, problemlerle baş başa kalarak çözüme kavuşturma, kendi ayakları üzerinde durma, disiplinli, olgun, mücadeleci, cesur ve insan sarrafı olma gibi kazanımlar elde ederdiler. Bu gerçeklerin farkına da ancak insan sarrafı olanlar varırlar. İnsan sarraflığı noktasında bir diğer önemli husus ise; Başarılı ve mükemmel bir geleceğin kötü bir geçmişe ihtiyacı vardır. Dikkatinizi çekmek isterim, başarılı olmuş ve iyi makamlara gelmiş birçok insanın geçmişinde yokluk ve sıkıntı içinde bir ömür geçirdiği görülmektedir. Dünya Edebiyatına baktığımızda en iyi yazarlar neden Ruslardan çıkar; çünkü mutlu insanın bir öyküsü olmaz, sıkıntı ve acılar kişiyi yazmaya iter. Çarlık sisteminin baskıcı yönetimi, toplumun yüzleştiği önemli ekonomi sorunlar, yaşanan savaşlar, sosyal sınıflar arasındaki çatışmalar, açlık, sefalet gibi toplumsal ortam ve koşullar son derece önemli yazarların ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Bu nedenle Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin, Çehov, Gogol, Gorki gibi isimler yaşadıkları dönemde dünya edebiyatına damga vurdular. Rusya’da hayat şartlarının iyileşmesi, toplumsal sorunların ortadan kalkması ve modernleşmeyle beraber Edebiyat alanında artık güçlü yazarlar yetişmemektedir.
Ünlü düşünür Nietzsche: Bizi öldürmeyen şey güçlendirir. Bu bakımdan, geçmişte çekilen acılar, karşılaşılan sıkıntılar, hayata karşı verilen amansız mücadeleler, insanlarda görülen vefasızlık, hainlik ve yaşanılan hayal kırıklıkları kısacası hayata dair yaşadığınız ne varsa gelişmemize, tecrübe edinmenize, farkındalık kazanmanıza ve de insan sarrafı olmamıza sebep olur. Velhasıl kelam! Çok okuyan mı bilir çok gezen mi? Bana göre çok şey yaşayan bilir.