İMTİHAN

   Hayat bir imtihandır, hayatın bir gerçeği olan dünya imtihanı ölüme kadar sürecektir. Hayat süresince mutlu, huzurlu, sağlıklı bir yaşam ve eşsiz güzellikler her zaman altın tepside bize bağışlanmaz. Bu nedenle hiç kimse sıkıntısız, sorunsuz ve dört dörtlük bir hayat sürüp gidemiyor bu hayattan. Nerede, kiminle ve nasıl imtihan yaşayacağını bilemiyor insanoğlu. Hayat akışı içerisinde her birimiz ayrı ayrı dertlerden geçer ve çeşitli imtihanlardan sınanırız. İmtihan gereği istenmeyen sıkıntılar ve beklenmedik zorluklarla karşılaşabiliriz. Başa gelen üzüntü ve kederler, belâ ve musibetler, isabet eden sıkıntılar birer imtihandır. Asıl düşünmemiz gereken insanlar niçin imtihan edilir ve imtihan olgusunu nasıl okumak gerektiğidir. İmtihan sürecinde zorluğu hafifletecek olan, sıkıntıyı giderecek olan sır; Tevekkül, sabır ve metanetle Allah’a teslim olmaktır. İmtihan emek, direnç ve mücadele ister. İmtihan sürecinde sakin kalmak, doğru düşünüp sağlıklı karar vermek gerekir. Fıtratımız gereği kabullenmek zorda olsa can sıkıcı ve üzücü durumlar yaşandığında, darlık ve sıkıntıda acınızı isyana dönüştürmeden, tükenmişlik ve çaresizlik iklimine bürünmeden, üzüntü ve karamsarlığa düşmeden, kötü söz söylemeden, feraseti elden bırakmadan, sabırlı ve metanetli olmaya gayret göstermeliyiz. Bilinmelidir ki karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır. Kişinin imtihanı ne kadar büyük, sınavı ne kadar zorsa mükafatı da o kadar büyük olur. Her zorluktan sonra bir kolaylığın olabileceği düşüncesiyle istenmeyen ve beklenmedik durumlar oluştuğunda Yüce Yaradan’ın hükmünü sabırla beklemek gerekir. Hayatın getirdiği her türlü meşakkat, zorluk, sıkıntı ve olumsuzluklar karşısında inanç ve kararlılıkla, cesaret ve metanetle, tevekkül ve sabırlı bir bekleyişle her türlü zorluğa göğüs germe ve üstesinden gelme iradesine sahip olmamız gerekir.

   Ben kimim, nasıl bir karaktere sahibim, olaylar karşısında duruşum nasıldır? İşte bu noktada imtihan bireyin saklı olan karakterini ve gerçek kimliğini ortaya çıkarması açısından çok önemlidir. Mesela Allah şeytanın cibilliyetinde kibir, isyan ve nankörlük olduğunu çok iyi biliyordu. Bunu şeytana göstermek istiyordu. Rabbim imtihana tabi tuttu ve ona kendi karakterini gösterdi. Her imtihan bir mükafat gizler. İmtihanı doğru okumak ve fırsata çevirmekte fayda vardır. Akılı olan insan acı ve can sıkıcı gördüğü durumları kazanıma dönüştürmelidir. Zor ve çetin geçen günlerde kişi birçok kazanım ve deneyimler elde ediyor. İmtihan sürecinde ham olan insan pişer, olgunlaşır, tecrübe kazanır ve insan sarrafı kimliğine kavuşur. O günün şartlarında farkına varmazsak da ileride değişim ve gelişim gösterdiğimizin bilincine varacağız. Ruhsal ve bedensel olarak insan daha da gelişerek ve güçlenerek intiham sürecini atlatacaktır. Hiç kimse eskisi olmayacaktır; İnsanlar güçlü, bilgili, olgun, kalender ve bilinçli bir kimliğe kavuşacaklardır. Bu sayede kişi, olay ve durumlar karşısında yerinde ve doğru karar vermeyi, aklıselim değerlendirme yapmayı, yanlışlarını görmeyi, hatalarından ders çıkarmayı, sahip olduklarının kıymetini bilmeyi, dünyaya çok da körü körüne bağlanmamayı tecrübe edinecektir.

   Her ferdin imtihanı ayrı ayrıdır. Zorluk derecesine göre imtihanın en zoru da insanın çaresiz ve amansız bir hastalığa yakalanmasıdır. Özellikle de kanser hastalığına yakalanan insanın çektiği sıkıntılar ve gün be gün eriyip öleceği günü bekliyor olmanın acı gerçeği tarifsizdir. Bir diğer ağır imtihan ise insanların sevdikleriyle sınanmasıdır. Özellikle de evimizde hastamız varsa asıl imtihan o zaman başlıyor. En acısı da sevdiklerimiz hastalıkla pençeleşiyor, mücadele ediyor ve acı çekiyorken çaresizlik içerisinde elden bir şey gelmiyor edasıyla izliyor olmak insanı mahvediyor. Üçüncü ağır imtihan ise kişinin evladıyla imtihan olmasıdır. Çocuğunun madde bağımlısı olması, cezaevine girmesi, hastalığa yakalanması veya eve bela getirmesi ebeveynler için katlanması güç bir durumdur. İçler acısı durumların yaşandığı ve tesellinin hiçbir şekilde fayda sağlamayacağı en zor imtihan ise evlat acısıdır. Kanaatimce hiçbir imtihan evlat acısı kadar ağır olamaz... Rabbim yukarıda bahsettiğim kesimin imtihanlarını kolaylaştırsın, dirayet, güç ve sabır versin.

   Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ya başa gelince daha iyi idrak ediyor insan. Bizlere “hayır” gibi görünen bazen “şer”, şer gibi görünende ise hayırlar gizli olabilir. Kapanan kapılar ve yoluna gitmeyen şeyler için gün gelecek şükredeceğiz; çünkü Allah’ın planı her zaman bizim isteklerimizden daha hayırlıdır.  Unutmayalım ki Yüce yaradan yarattığı kulunu herkesten fazla sever. Allah nasip edecekse önce imtihan eder. Bu hayatta her şey vaktini bekler. Bundan dolayı Yüce yaradan bazen erteler; lakin güzelleştirerek kuluna nasip eder. Rabbine güven! Kahrı da hoş, sınavı da hoş, ikramı da hoştur. Bu dünya imtihan ve sınav dünyasıdır. Dünya hayatına imtihan için gönderilen insan bela ve musibetlerle denenecek ve sınanacaktır. Başa gelen çile ve zorluklar, maddi ve manevi sıkıntılar, üzüntü ve kederler birer imtihandır. İnsanlar bu dünyada sevdiğiyle, eşiyle, evladıyla, malıyla, gücüyle, servetiyle, sıhhatiyle ve makamlarıyla imtihan olurlar. Yüce yaradan bazen de sevdiği kullarını zorlukla, hastalıkla, sürgünle imtihan eder. Tarihimizde baktığımız zamanlarda da hep büyük imtihanlara tabi tutulan insanlar, imtihan sürecinde bedel ödeyenler gösterdikleri aktif sabır ve mümince duruş sayesinde günümüze kadar hep kalplerde yer edinmişlerdir.

   Başımıza gelen sıkıntılar imtihan mıdır yoksa ceza mı? Dini bir soru olup ilim adamlarının alanıyla alakalı olsa da kanaatimce bu soru iki farklı şekilde de değerlendirilebilir. Birinci kanaatım; İstisnai durumlar hariç başa gelen bazı tatsız durumlar, yaşadığımız imtihanlar ceza olarak algılanmamalı ve değerlendirilmemelidir. Öyle olsaydı yüce yaradan peygamberlere üzüntü, keder ve musibet vermezdi. Allahü (c.c) elçi olarak gönderdiği peygamberleri bile imtihana tabi tuttu. Hiçbir peygamber yoktur ki eziyet görmemiş ve imtihandan geçmemiş olsun. Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber efendimiz öksüz ve yetim olarak büyüdü, çetin ve zor günler yaşadı. Dünyaya gelmeden önce babasını, küçük yaşlarda da annesini kaybetti, kendisini koruyup kollayan dedesi Abdülmuttalib ve öz babası gibi davranan amcası Ebû Tâlib’in vefatlarına şahit oldu. Hayattayken evlat acısını yaşadı. İkinci kanaatım ise başımıza gelen bazı musibetlere kader deriz. Kabullenmesek de bu yaptıklarımızın karşılığında ödediğimiz bedeldir. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Herkes yaptığının bedellini mutlaka ödeyecektir. Kişinin yaptığı kötülükler, ettiği haksızlıklar, aldığı beddualar, yaptığı hırsızlıklar, haksız kazançlar kısacası işlediği günahların karşılığını ceza olarak gelen musibetlerle karşılaşacaktır.