Kudüs Allah'ın yeryüzündeki cenneti. Öyle bir kokusu var ki güllerden öte Peygamberimize (S.A. V.) mahsus. Şimdi yanıyor Kudüs, gözyaşlarımızla yoğrulmuş ateşten bir nur gibi. Hani cennette yanmak yoktu, gözyaşı yoktu, hani, acı yoktu, keder yoktu. İşte şimdi biz de yanıyoruz. Kardeşimizle beraber, anamızla, babamızla beraber.
Oysa hepimizindi Kudüs. Nuru selamlardı bizi her gece semadaki yıldızlarla. Kudüs bizimdi, çünkü en çok biz ağlamamış mıydık onun için, en derinimize çekmemiş miydik kokusunu?
Gençliğinin baharındaki kardeşimiz gözümüzün önünde şehit edilirken, babalarımız bir daha dönmemek üzere son kez evinden çıkarken, kullanılmasın diye hastane- der bombalanırken bile biz Kudüs için yaşadık, ölmedik.
Çünkü biliriz ki ruhları bizimle, Allah bizimle, iman bizimle. Kudüs de bizi severdi oysa selamını eksik etmezdi bizden. Severdi bizi nuruyla yürekleri aydınlatır, iman taşlarıyla döşediği gönlümüzün tahtına yine sultan durdu.
Belki de bunların hepsi bir cezadır bize, belki de uyarıyordur o ölmüş yüreklerdeki son canlılık kıpırtısını, o vahşi bedenlerdeki çaresiz aklımızı. Belki de tekrar savaşmamızı, birleşmemiz gerekiyordur onun için, Allah için.
İbret gerekiyordu tüm dünya alem için. Bir ateş gerekiyordur yeniden dirilmek için.