Geçmişten Günümüze Muş’ta Kadın Olmak
"Gelinlikle girdiğin evden kefenle çıkarsın." Muş’ta kadın olmak yıllar boyunca bu ve benzeri sözlerin gölgesinde yaşamak demekti. Evleneceği kişiyi bile seçme özgürlüğü olmayan, bir ömür boyu başkalarının kararlarına boyun eğen kadınlar... Sevmediği bir adama zorla verilen, boşanmak istediğinde ailesi tarafından dışlanan, sözüm ona namus cinayetlerine kurban giden nice kadın... Başlık parası gibi gelenekler, kadınların adeta bir eşya gibi alınıp satılmasına neden olmuş. Kadınların kaderi, doğdukları günden itibaren belli olmuş: "Kızını dövmeyen dizini döver" sözleriyle büyüyen, kendine ait bir hayat kurmasına fırsat tanınmayan kadınlar... Geçmişten bugüne Muş’ta kadın olmak, hep büyük bir sınav oldu.
Muş gibi geleneklerin ağır bastığı bir şehirde kadın olmak, cesaret ve sabır gerektiriyor. Kadınların eğitim, iş hayatı gibi birçok alanda önüne engeller konuluyor. Geleneksel rollerin dışına çıkmak isteyen kadınlar, çoğu zaman aile ve toplum baskısıyla karşılaşıyor. İş bulmak zor, kendi ayaklarının üzerinde durmak daha da zor. Ancak yine de bu zorluklarla başa çıkmaya çalışan, kendi mücadelesini veren kadınlar var ve sayıları giderek artıyor.
Eskiden Muş’ta kadınlar dendi mi, akla ilk gelen annelik ve ev işleri olurdu. Tarlada çalışır, çocuk büyütür, evi çekip çevirirlerdi. Çoğu zaman yaptıkları işin kıymeti bilinmezdi ama onlar hep güçlüydü, sabırlıydı. Kadın demek; fedakarlık demekti, cefakarlık demekti. Annelik, kadınların en yüce vasıflarından biri olarak görülür. Bir evladı büyütmek, ona doğruyu yanlışı öğretmek ve hayata hazırlamak, kadınların en önemli sorumluluklarından biri oldu. Ancak ne yazık ki bu yüce görev zaman zaman kadınların kendilerini gerçekleştirmelerinin önünde bir engel olarak görülüyor. Oysaki annelik, bir kadının hayatındaki en önemli ama tek rolü değildir.
Peki ya şimdi? Günümüz Muş’unda kadınlar artık daha fazla eğitim alıyor, iş hayatına atılıyor, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyorlar. Ama hâlâ önlerinde aşılması gereken büyük engeller var. Çalışmak isteyip de ailesinden izin alamayan, eğitim görmek isteyip imkansızlıklarla boğuşan kadınlar var. Değişen dünyada onlar da değişmek istiyor ama toplum baskısı bazen buna izin vermiyor.
Kadınların yaşadığı sorunlar ne yazık ki bitmiş değil. Hâlâ birçok kadın ekonomik özgürlüğünü kazanmakta zorlanıyor. Kimi zaman iş bulamıyor, kimi zaman evdeki sorumluluklar ağır basıyor. Bir de toplumun kadına bakış açısı var tabii. "Kadın dediğin evinde oturmalı" düşüncesi, ne yazık ki halen bazı kesimlerde varlığını sürdürüyor.
Ama umut var! Çünkü artık kadınlar, haklarını daha fazla biliyor, kendilerini geliştirmek için daha çok çaba harcıyor. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları da kadınları desteklemek için güzel işler yapıyor. Eğitimden istihdama, sağlıktan sosyal hayata kadar pek çok alanda kadınlara yönelik projeler var.
Şunu unutmamalıyız ki kadınların güçlenmesi sadece onların sorumluluğunda değil, hepimizin sorumluluğunda. El ele vererek kadınların eğitime, işe, sosyal hayata daha çok katılmaları için çalışmalıyız. "Bir elin nesi var, iki elin sesi var" demiş atalarımız. Biz de toplum olarak kadınlarımızın yanında durmalı, onların hak ettiği eşitliği sağlamak için mücadele etmeliyiz.
Unutmayalım, güçlü kadın demek, güçlü bir toplum demek. Kadınların gücü, sadece kendileri için değil, geleceğimiz için de çok önemli.