Eskiye Dair

 

 

 

 

Bazen geçmişi yad eder, dalar gidersiniz özlemle…

 

Geçmiş zaman, eski günler, eski dostlar, eski aşklar ve anılar canlanır benliğinizde…

 

Artık hiçbiri eskisi gibi değil. Kentleşme ve modernleşmeyle beraber birçok şeyi kaybettik. İnsanlığımızı, yiğitliğimizi, misafirperverliğimizi, duyarlılığımızı, dürüstlüğümüzü, sıcaklığımızı, cana yakınlığımızı, içten ve samimi gülüşümüzü; ahde vefayı,  dostluğu, komşuluğu unuttuk.

 

Eskiden muhabbet ve samimiyete dayalı saf ve çıkarsız ilişkiler yaşanırdı. Samimi ve sıcak aile bağları vardı, masum ve içten dostluklar kurulurdu.

 

Bugün hayatta olan gençler ve gelecek nesil teknolojik gelişmeler yönünde şanslı olabilirler; fakat insanlık adına, güzel anılar adına çok şansızdırlar. Eskiden yokluklar içinde varlık vardı. Şimdilerdeyse paranın esiri olan insanlar, dünya malına düşkünlük artı, birikim yapmak tek hedef haline geldi. Euro, dolar, para, altın, ev, arsa, araba bu kadar gözde ve değerli değildi. Maddi değeri olan şeyler yoktu ama huzur, mutluluk ve sağlık vardı.

 

Eskiden psikolojik hastalıklar, kaygı ve stres yoktu. İntihar olayları nadiren yaşanırdı ve gençler arasında bu kadar yaygın değildi. Bununla beraber kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar olayları yaşanmazdı. Eskiden okul arkadaşlığı ve mahalle kardeşliği vardı. Hesapsız ve plansız şekilde menfaate dayanmayan ilişkiler kurulurdu. Aidiyet duygusuyla sahiplenme vardı; zor günlerde omuz omuza, kavgada yan yana olunurdu.

 

Dostluklar masum, içten, samimi ve sıcak duygularla yaşanırdı. İhanet, içten hesap, kuyu kazma, art niyet, bencilik, gıybet ve karalama yoktu. Bir dal sigarayı birkaç kişi içerdi hele de sigaranın en sonunu içmek ayrıcalıklıydı. Eskiden aileden biri, akraba veya bir yakınımız vefat ettiği zaman uzun bir süre televizyon açılmaz, müzik dinlenmez ve içten yas tutulurdu.

 

Köyün birinde vefat eden olursa bırakın köy içinde düğün yapmak çevre köylerde bile nişan ve düğün yapılmazdı. Eski düğünlerde doğaçlama kültürü hakimdi; Sözlerin o anda yaratıldığı, içinden geldiği gibi atışma, çatışma ve tekrar etme söyleyişi vardı. Eskiden siyaset yoktu. Aşiretçilik ve adamcılık kavramları bu denli yaygın değildi.

 

Günümüzde siyaset dostu dosta kırdırdı, insanları ayrıştırdı, bölüştürdü. Eskiden adap ve edep vardı, küçük büyüğünü bilir saygıda kusur etmezdi. Büyüğünü gördü mü ayağa kalkar, elini öper, o oturmadan oturmaz, yanında sigara içmez, tesbih salamazdı. Günümüzde gençler abi, abla, anne ve babaya bakış açısında yaşıtı ve akranıymış gibi bir tutum sergilenmekte.

 

Eskiden Anne ve babaya gösterilen saygınlık amca ve dayıya da gösterilirdi. Günümüzde amca ve dayıya yüklenen değer ve bahşedilen konumu unuttuk, ikinci derecede akrabaymış gibi bir yaklaşım hakimdir. Yeğen amca ve dayının değer ve konumunu unutarak tehdit eder oldu. Geçmişte Aşk temiz duygularla, heyecanlı ve masumca yüreklerde yaşanırdı; dokunmadan, konuşmadan, uzaktan uzağa hasretle özlemek vardı.

 

Aşıklar göz göze gelmekten, el ele tutuşmaktan çekinirdiler. Utanma duyguları içerisinde samimi, saf, doğal ve çocuksu sevgi vardı. Eski zamanlarda teknoloji ve ulaşılabilirlik bu kadar gelişmemişti. Eşler birbirine sadakatle bağlıydı, aldatma ve ihanet yoktu, boşanma diye bir kavram hiç yoktu. Eski neşeli günler, mutlu anlar, içten muhabbetler mazide kaldı. O zamanlar kahve kültürü ve maç bağımlılığı yoktu. Aileler, akrabalar akşamları birbirinin evinde toplanır koyu ve sıcak sohbetler edilirdi, taklit ve takılmacalar havada uçuşurdu, içten kahkahalar atılırdı. Eskiden insanlar daha sıkı ilişkiler içerisindeydiler, herkes birbirini tanıyordu. Günümüzde akrabalar ve birinci derece yakınlık içinde olan gençler artık birbirini tanımıyorlar.

Konuşma ve tanışma faslında büyüklerimizin dediği gibi: ‘’Sen beni tanımazsın! Baban beni tanır, ben de babanı tanıyorum.’’ diye. Nerde o eski bayramlar? Bayram akşamı yeni aldığımız kıyafetleri, ayakkabıyı ve büyük bir poşeti başucumuza koyar, mutluluk ve heyecandan uyuyamazdık.

 

Bütün kenti dolaşır kilolarca şeker toplardık. Adam şekeri diye tabir edilen şekeri veren evleri gitmeleri için arkadaşlarımıza yerini söylerdik. Şimdiki gibi evlere 1 kilo değil 20 kilo şeker alınırdı. Tepsiye o dönemin en marka sigaraları Parliament ve Marlboro bırakılırdı. Kim bilir birçoğumuz o günlerde sigaraya başlamış olabiliriz. Okullarda yerli malı haftası düğün havasında kutlanılırdı, evlerde takılan çiçekli, böcekli ve şekillerden oluşan renkli perdeleri, sınıflarda asılı olan dört mevsim tabloları özler olduk.

 

 

Nerde o eski neşeli ve mutlu günler? Bir daha geri gelmemek ve yaşanmamak üzere ebediyete intikal ettiler. Huzur ve mutluluk çocukluk günlerimizde kaldı.