“Kudüs güvende değilse, Gazze güvende değilse, Halep Güvende değilse, Kerkük güvende değilse Anadolu coğrafyası güvende değildir.”
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.”
Osmanlının ağır bir savaştan çıktığı 1900’lü yıllar Türk Milletinin adete kendi başına bağımsız ve hiçbir zümrenin tesiri altında kalmamayı kabul ederek tüm dünyaya haykırdığı dönem olmuştur.
Tüm emperyalist güçler tarafından atalarımızın intikamını alırcasına saldırdığı, Türk Milletini tarih sahnesinden silmeye çalıştığı bu dönem, içerdeki hainlerin her türlü oyununa karşın aziz milletimizin dünyanın dört bir köşesinden canıyla, kanıyla ve malıyla katıldığı var olma mücadelesine dönüşmüş ve Türk Milleti ne pahasına olursa olsun teslim alınamayacağını ispatı etmiştir.
Fakat bir zamanlar Türk Milletinin toprakları olan Balkanlardan, Ortadoğu’ya kadar alanlar ne yazık ki emperyalist güçlerin hegemonyası altına girmiştir. Fakat Türk Milleti ne Misak-ı Milli sınırları ne de bir zamanlar ecdadımızın hüküm sürdüğü alanları hiçbir zaman unutmamış ve sürekli özlemle yad etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünde önemle üzerinde durduğu gibi “Misak-ı Millimizde muayyen ve müspet bir hat yoktur. Kuvvet ve kudretimizle tespit edeceğimiz hat, hatt-ı hudut olacaktır.” demiş ve Türk Milletinin son vatan toprağı olan bu vatanın korunmasının Misak-ı Milli topraklarından geçtiğini belirtmiştir.
Bu sebeple Batum, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, İdlib, Süleymaniye, Musul ve Kerkük Türk’tür ebediyete kadar da Türk Milletinin malı olarak kalacaktır. Millî Mücadele kahramanlarının askeri, siyasi ve diplomatik mücadelelerinin merkezinde Misak-ı Millînin zamanlar üstü hükümleri olduğu her zaman bilinmelidir. Türk milletinin savunma hattının son sınırı Misak-ı Millîyle çizilmiştir. Bilinmelidir ki, Misak-ı Milli ihlal edilemez bir egemenlik beyanıdır ve zaman aşımına tabi değildir. Gazze bize Misak-ı Milli sınırlarımız kadar yakın ecdat mirasımızdır. Kudüs güvende değilse, Gazze güvende değilse, Halep Güvende değilse, Kerkük güvende değilse, Anadolu coğrafyası güvende değildir.
Bugün Gazze’de yaşanan felaketlere sessiz kalmak ve susmak bir insanlık suçudur. Rahmetli Cemil Meriç’inde dediği gibi haksızlık karşısında tarafsız kalmak namussuzluktur. Bugün vicdanları sızlatan görüntüler dün Türk Milletinin hakimiyeti altında olan toprakları alan ecdadımızın hakimiyet nişanesinin intikam provasıdır. Bu nedenle herkes uyanık ve ayık olmalıdır.
Tarihe nam salmış devlet aklımızı kullanıp hür irademizle Gazze’de zülüm görenler için devreye girip mücadeleci yönümüzü göstermez ve Gazze’de ölen çocuk ve kadınlara yapılan zulme sessiz kalırsak yarın Allah muhafaza Anadolu coğrafyasında oluşacak işgal ve zulme de sessiz kalır ve mahkûm bırakılırız. Bu sebeple zulmün karşısında Hz. Ali gibi dimdik durup zalimden yana olmamayı tavır haline getirmeliyiz.
Bu hafta sonu Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir mücadele ruhuyla elde ettiği cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümünü kutlanacak. Birilerinin dediği gibi Cumhuriyet ayak bağı ya da Türk Milletinin üzerindeki yük değil bilakis Atatürk’ünde söylediği gibi “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.”
Türkiye Cumhuriyeti 100’üncü yıl dönümünde çok daha güçlü, çok daha muktedir, çok daha gelişmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti geçmişin izinden yürüye yürüye bugünün ve geleceğin parlak günlerine mutlaka ulaşılacaktır.
Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, istiklalimizin onurunu yedi düvelin alnına kanlarıyla kazıyan şehitlerimize, Milli Mücadele’nin tüm neferlerine, muhterem ecdadımıza Allah’tan rahmetler diliyorum.