NEDEN İZMİR?
İzmir'in öncelikli il olarak seçilmesi masum bir yaklaşım değildir. Bu konuda cemaatlerin, tarikatların desteğini alan diyanetin ve iktidarın seküler yaşamın kalesi olarak gördükleri ve seçmen olarak dönüştüremedikleri İzmir halkının sözüm ona dönüştürülmesi amacıyla cemaat ile dini vakıfların daha çok nüfus edilmelerine sağlamak için alan açma gayretidir.
Son dönemlerde özellikle sosyal medyada cemaatlerin açık açık biz laik eğitimi savunmuyoruz şeklindeki ifadeler, kadın haklarıyla ilgili yasaları değiştirme gayretleri hatta en son medyada tanınan ve iktidara yakın bir cemaat mensubunun biz şeriatçıyız demokrat değiliz, demokrasiyi de reddediyoruz şeklindeki açıklaması cemaatlerin açıkça Cumhuriyet değerlerine karşı olduklarını da göstermektedir.842 din görevlisinin okullara dağıtılması da bu söylemlerin somut adımıdır. Cemaatlerden beslenen Diyanet'in bu yaklaşımlardan derhal vazgeçip ideolojik dayatmalar yapmak yerine din eğitiminde olması gerektiği gibi kendi kurumlarında çalışmalar yapmalarını öneriyoruz.
ANAYASAYA YOK SAYILMAKTADIR.
Anayasa’nın 4. maddesindeki düzenleme ile devletin değiştirilemez, değiştirilmesi önerilemez niteliği durumundadır.
Anayasa ve yasalarda korunan ve çağdaşlaşmanın, bilimsel ilerlemenin ve toplumsal barışın güvencesi olan laiklik; siyasal uygulamalarla saldırıya uğruyor, hukuksal metinlerin ve güvencelerin kaldırılması kaygı vericidir.
Devlet kurumları arasında imzalanan bu protokol, laiklik ilkesinin açık bir ihlalidir ve Anayasa’nın 2., 14. ve 42. maddelerine, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2., 10., 12. ve 13. maddelerine açıkça aykırıdır.
Anayasa’nın 42. maddesi şu şekildedir: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”
Bununla birlikte; pedagojik formasyonu olmayan imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı, Kuran kursu öğreticisi ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin eğitim-öğretim süreçlerine katılmaları çocukların psikolojik gelişimi için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İlgili dersler Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde pedagojik formasyon eğitimi almış öğretmenler tarafından da verilebilecekken böylesine Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir düzenlemeye gidilmesi ülkemizin geleceği adına kaygı vericidir. Bakanlık eğitim- öğretim işlerini Müftülükler, Gençlik ve Spor İl ve İlçe Müdürlüklerine bırakamaz. Okullarımızda Psikolojik Danışman ve Rehber öğretmenlerimiz varken, manevi danışman, aile ve eğitim rehberi gibi alan dışı kişilere asla izin verilemez.
Milli Eğitim Bakanlığı’nı bu uygulamadan vazgeçmesini talep ediyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.”