ADALET

Toplumsal sorun haline gelen, günlük hayata ve yaşamımızda güçlüğünü en çok hissettiğimiz kavramlardan biri de “Adalet” olsa gerek. Adalet konusunu dini yönü ile değil sosyal ve ahlaki yönleriyle ele alacağım. Anlamı kişiden kişiye değişen Adaletin bir tek tanımı bulunmamaktadır. Adalet; Haklı ile haksızın ayırt edildiği, kişinin hakkını aldığı ve layığını bulduğu en güçlü olgudur. Adalet, zayıfların ve güçsüzlerin korunması, kollanması ve payına düşeni vermektir. Adil bir toplumun varlığı ile toplumsal barış, düzen ve güvenin sağlanması Adalet çarkının düzenli işlemesine bağlıdır. Sosyal ilişkilerin sürdürülmesi, inanç ve güven duygusunun korunması açısından geçmişten günümüze kadar önemini korumuş yüce bir erdemdir. İnsanlık sorunu haline gelen Adalet hakkında tarih boyunca yazarlar, düşünürler, filozoflar ve birçok aydın kişi tarafından üzerinde çokça söz söylenmiş, çeşitli düşünceler ileri sürülmüştür. Adalet kavramına nispeten Adaletsizlik her dönemde var olan, gündemi her zaman meşgul eden ve toplumumuzu ilgilendiren en önemli olgudur. Adaletsizlik; bireylere adil davranılmaması, hakkın gözetilmemesi, haksızlık yapılması ve güçlünün güçsüzü ezmesi ve incitmesi demektir. Kötülüklerin, ahlaksızlıkların ve rezaletlerin toplamı olarak karşımıza çıkan Adaletsizlik, insanların mazlum konumuna ve mağdur duruma düşmelerine sebep olan yegane kavramdır; çünkü Adalet dışı tutum başta aile yaşantısı olmak üzere tüm yaşantımıza sirayet eder. Şu bir gerçek ki toplumsal eşitsizlik ortadan kalkmasa Adaletsizlik hortlar. Adaletsizlik toplumsal ilişkilerde kin ve nefreti artırır, çatışmaları körükler, toplumu çöküşe ve kaosa sürükler. Bir yerde adaletsizlik varsa orada zulüm, yıkım, felaket, yolsuzluk, hırsızlık, ayrımcılık, mağduriyet, haksızlık ve kul hakkı ihlali vardır. Adaletsizliğin her alana nüfuz ettiği ve adalete olan güvenin kaybolduğu bu dönemde adalet talebinde bulunanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle günümüzde Adaletsizliğe yönelik serzeniş ve isyan hiç olmadığı kadar artmış durumdadır.

  Birey olarak hepimiz birçok sıkıntı ve zorlukla karşılaşırız. Zorluk derecesine ve bizde açtığı yaraya göre hayıflanır ve üzülürüz. Şu bir gerçek ki fiziksel acılar psikolojik sıkıntılar kadar ağır gelmez insana. Bütün samimiyetimle söylüyorum; bir insana fiziksel şiddet uygulayın, gerekirse kolunu, ayağını kırın, hastanelik hatta koma haline getirin; fakat emeğini çalmayın, haksızlık yapmayın ve adalet dışı tutum takınmayın. Kamu ve özel sektörde görev yapan herkesin dertlendiği, söylendiği ve şikayete bulunduğu durumlardan biri de Adaletsiz Yönetim anlayışıdır. Bu sıkıntının yaşanmasındaki temel problem ise İdareci atamalarıdır. Devlet ve topluma liyakatsiz atama kadar zarar veren başka bir şey yoktur; çünkü liyakatsizlik adaletsizliğin temelini oluşturur. Özellikle de Yönetici ve Müdür konumunda görev yapanlarda karşılaşılan en büyük sorun; Devletin kendilerine verdiği yetkinin dışına çıkarak Adaletsiz bir idare anlayışı sergilemeleridir. Kişinin statüsü ve mevkii ne olursa olsun adalet ölçüsünde görevi icra etmek mecburiyetindedir. Bu hususta makam sahiplerine yakışan en büyük ve üstün erdem ADALETLİ olmalarıdır. İş yerinde ve kamu kurumlarında çalışma huzurunun sağlanması, faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde devam etmesi için adalet her daim gereklidir; çünkü idarecilerin adil yönetim sergilemeleri çalışanların motive olmalarını sağlar, performanslarını artırır, bağlılıkları yükselir ve en önemlisi yöneticilere duyulan Güven artar. Yöneticilerin çalışanlara karşı adil olmayan uygulamaları ise işleyişte azalma, isteksizlik ve motivasyon düşüklüğüne neden olur. Bu noktada adaletin tesis edilmesinde yöneticilerin rolü çok önemlidir; çünkü Adalet terazisi bu yetkililerin elindedir. İşveren, yönetici ve müdür unvanına sahip kişiler iş ve işlemlerle ilgili bilgileri eksik, tecrübeleri az, noksanlıkları olabilir, işin ehli de olmayabilirler; lakin hiçbir kişi adaletsiz olma hakkına, ayrıcalığına ve lüksüne sahip değildir. Kurum işinin süresinde ve olması gerektiği şekilde yürümesi adına bir müdür görevi gereği disiplinli ve sert bir yönetim anlayışı sergileyebilir; fakat adalet dışı haksız bir yönetim anlayışı takınamaz. Bu kapsamda hüküm verirken adaletten sapmamaları, adalet tarafsızlığını korumaları ve hakkı teslim etmeleri gerekir. Adaletsizlik yapan her kim olursa olsun, hangi makamda görev yaparsa yapsın bir daha bu adaletsizliği yapmaması için mutlaka caydırıcı bir yaptırım uygulanmalıdır.

 

 

  Adalet, her dönemde ve durumda, herkes için ve her yerde ihtiyaç duyulan ve varlığı hissedilen yüce bir ilkedir. Erdemlerin toplamı olarak karşımıza çıkan Adalet, her insan için bir onur, şeref, haysiyet ve namus göstergesidir. İnsani, vicdani ve ahlaki değerlerle vücut bulmuş olan Adalet aynı zamanda imanın kardeşidir. Adalet dışı eylemleriniz sonucunda incittiğiniz insanın, kırdığınız gönlün ve döktürdüğünüz gözyaşının bedduasından korkun; çünkü adaletsiz karar sonucunda kişi mağdur edilirse işte orada ilahi adalet devreye girer. Adaletsiz tutum sonucunda mağdur edilen kişinin ahı çıkmadan ve yaşattığını yaşamadan hiç kimse can vermez. Menfaatleri uğruna adaletsizliğe kör ve sağır olanlar, haksızlığa sessiz kalanlar! Elbet bir gün Adalet size de lazım olacaktır. Adaletsizlik, özelde tek bir kişiye yönelik bir uygulama olarak algılansa da etkisi toplumun tamamınadır. Adaletsizliğe direnmeyen ve bu haksızlığı engellemeyen kişi bu yanlışın suçlusu konumundadır. Mağdur yüreklerde yar, mazlum kalplerde yer edinebilmek için adaletsizliğe karşı asil ve dik bir duruş sergilenmelidir. Haksızlığın daha ileri bir dereceye gelmemesi ve adaletsizliğin toplumsal bir hastalık haline bürünmemesi için; Toplumsal bilinç ve farkındalık oluşturulmalı,  adaletsizlik yapanlar dışlanmalı, haksızlığa karşı tepki ve kınamayı topluma yerleştirmeliyiz. Velhasıl kelam çocuklarımızın istikbalini düşünerek gelecek nesillere bırakabileceğimiz en büyük miras ve güç kanaatimce ADALETTİR.